Barış Ege – Profesyonel Koç, Yazar, NLP ve Bilinçaltı Uzmanı

logo

İlham Verenler #1 Bir Şampiyonun Motivasyonu

Sevgili dost, seninle bu sayfada çok şey paylaştık, çok şey konuştuk. Gelişimin, büyümen, başarılı, refah seviyesi yüksek ve mutlu bir hayatı inşa etmen için önemli olduğuna inandığım bir çok şeyi seninle paylaştım. Bugün ise “İlham Verenler” isimli yeni bir seriye başlamaya karar verdim. Bilirsin, ^böyle hikâyeleri okumak, dinlemek, izlemek her zaman hoşumuza gider. Çünkü içimizde bir yerlere dokunurlar. Cesaret verir ve içimizde bir yerlerde yapabileceğimize dair inanç oluştururlar. İşte bu sebeple, seninle buradan kendi alanlarında büyük başarılar elde etmiş, yaşadıkları zorluklara rağmen devam etmenin bir yolunu bulmuş ve en iyi versiyonlarına ulaşmış insanların gerçek hikâyelerini paylaşacağım.

İlk hikâyemiz Larry Alford’un hayatından önemli bir kesit. Umuyorum bugün hangi konunun zorluğu üzerine düşünüyorsan sana ilham olur. Hangi engelin aşılamayacağına inanıyorsan, onu aşma konusunda cesaret verir. Hiç değilse sana kendini daha iyi ve güçlü hissettirir 😊

Bir Şampiyonun Motivasyonu

10 yaşından beri golf yarışmalarına giren ve pek çok ödül kazanmış olan Larry Alford, 16 yaşına geldiğinde ülkenin en iyi golfçülerinden biri olmuştu. Daha şimdiden golf sahasını 70 vuruşla tamamlayabilen Larry, hem lise ikinci hem de lise üçüncü sınıfta McCullough Lisesi golf takımının en değerli oyuncusu seçilmişti. Alford, üçüncü sınıftan sonra, Mission Hills Desert Gençler Golf Turnuvası’nda, ülkenin en iyi 74 genç golfçüsüyle karşılaştı. Son raunda geçilirken, 72 ve 71 atış yaparak, liderliğe oynadı. Ancak son rauntta 78 atış yaparak, turnuvayı kazanan Tiger Woods’un beş atış gerisinde kaldı ve ikinci oldu.

Alford’un performansı, ülkenin en iyi golf takımlarına sahip olan Arizona, Arizona State, Stanford ve Oklahama Üniversitelerinin golf takımı koçlarının dikkatini çekti. Evinden uzaklaşmak istemediği için, Houston Üniversitesi’nin verdiği bursu kabul etti. Annesi Missy’e, “Düşünsene, her şey halloldu. Hem eve yakın olacağım hem üniversiteye gitmem için para vermeyeceksiniz hem de ülkenin en iyi golf takımlarından birinde oynayacağım” diyordu.

Missy Halford, gözyaşlarını tutmaya çalışarak oğluna sarıldı. Sırf o üzülmesin diye oğlu çok çalışıp burs almıştı. “Ne harika Larry” dedi, “Senin adına çok mutluyum.”

O yaz Alford, golfünü geliştirmek için her zamankinden daha çok uğraştı. Bir yandan Woodlands Golf Kulübü’nün golf arabası deposunda çalışırken, bir yandan da her gün yüzlerce topa vurdu. Geceleri, arkadaşı Brendan ile birlikte yakınlardaki golf sahalarının göletlerini giriyor, suya düşmüş topları çıkarıyorlardı. Bir gecede 2000’den fazla top toplayıp, tanesini 18 sente satıyorlardı. Böylece Larry, o yaz daha fazla golf oynayabildi. İşinden aldığı maaşı, bir yandan resim öğretmenliği yapan, bir yandan da dekoratif çelenkler yapıp satan ve duvar kağıdı kaplayan annesine veriyordu. “Larry böyledir işte,” diyordu babası, “Yılın en büyük golf turnuvasında ikinci olur, sonra da golf topu çıkarmak için göletlere dalar. Başarı onu asla değiştirmeyecek.”

Yazın sonlarına doğru, golf takımından bir arkadaşı Larry’den babasının Corvette arabasını, bir akrabalarının evine bırakmasını rica etti. Kendisi de arabasıyla Larry’i izleyecek, sonra Larry’i eve bırakacaktı. Larry kabul etti ve yola çıktılar. Akşam saat 6’yı biraz geçerken henüz hava apaydınlıkken, Larry, 45 numaralı karayolunda Corvette’in kontrolünü kaybetti. Araba üç kez takla attı. Alford, açılan tavandan dışarı fırlayıp otoyola düştü. Alford’un arkadaşı arabasını durdurdu ve takım arkadaşının yerde hareketsiz yattığını; kafasından, yüzünden ve sol kolundan fena halde kan kaybetmekte olduğunu gördü.

Houston’daki Hermann Hastanesi’nin acil servisinde, bir doktor, perdenin arkasından çıkıp, Larry’nin ebeveynlerinin içeri girmelerini istedi. Bayan Alford, oğlunu görünce içinden “Aman Tanrım” diye bir çığlık attı. Çocuk buz grisine kesmişti. Kafası şişmiş, basketbol topu kadar olmuştu. Yan gözle baktığı bir doktorun yüzünde, korku olduğunu düşündüğü bir ifade gördü.

Missy, “Bizi, Larry’i bir kez daha, belki de son kez görmemiz için çağırdıkları fikrine kapılmıştım.” Diye anlatıyor o günü. Sonra, kocası Larry Sr. İle birlikte dışarı çıkarılırlarken, “Tanrım, lütfen oğlumu kurtar.” Diye içinden dua etmiş.

Hermann Hastanesi’nin baş travma cerrahı Dr.James Duke, Larry hastaneye vardığı anda, kopmuş kolunun kurtarılamayacağını anlamıştı. Başındaki yara, hayati tehlike teşkil ediyordu ve çok daha önemliydi. Başka yerlerde de yaralanmalara vardı. Göz yuvasını oluşturan kemik kırılıp, gözünü kısmen yerinden çıkarmıştı. Çenesi, ayak bileği ve kürek kemiği kırıktı. Kaburgasının bir tarafı göçmüş, sağ kolu kötü yaralanmıştı. Ortopedik cerrah olan Dr.John Burns, Larry’nin ailesine “Çok üzgünüm ama oğlunuzun kolunun dirsekten aşağısını kesmek zorunda kaldı” dedi.

      Missy Alford, “İyileşecek mi?” diye sordu.

      Dr.Burns, “Bilmiyoruz” diye cevapladı.

Missy’le birlikte gelmiş olan arkadaşı Jay Hall, Larry’nin, hayatta kalmayı başarırsa, sol kolunun kaybına vereceği tepkiye endişeleniyordu.  “Larry golf oynamadan yaşayamaz” diye düşünüyordu. Ama kendini bunları düşünürken yakalayınca, ortada Larry’nin golf karyierinden daha ciddi bir durum olduğunu fark etti. Kendi kendine “Önce Larry hayati tehlikeyi atlatmalı” dedi.

Larry Alford, neredeyse 90 gün boyunca, bilinçsiz olarak, kritik durumda kaldı. Sonra durumu yavaş yavaş düzeldi ve hayati tehlikeyi atlattı. Ama ailesi, kendilerini zor günlerin beklediğini biliyordu. Her şeyden önce, sol elini kaybettiğini öğrenmesi gerekecekti.

Larry, bir gece kendine geldi ve sol elinin olmadığını fark etti. Bağırarak hemşireyi çağırdı. Bir hemşire odasına girip, alçak sesle, “Çok üzgünüm Larry, elini kesmek zorunda kaldılar,” dedi. Bu arada, babasına haber verilmişti. Apar topar hastaneye yetişti.

Larry, babasını görür görmez, “Baba şimdi nasıl golf oynayacağım?” diye sordu. “Merak etme Larry,” diye yanıtladı babası. “Oynayacaksın, hem de eskisi kadar iyi oynayacaksın.”

Genç Alford’un ruhsal çöküntüsü, uzun sürmedi. Bir gün annesine, “Bu işi başıma kendim açtım anne,” dedi. “Yani suçlu benim. Şanslıyım ki; tanrı hayatımı kurtardı.”

İLGİNİ ÇEKEBİLİR  Hiç Kendini Denemeyecek Misin?

Birkaç hafta sonra, babasıyla golften bahsederlerken Larry, “Baba, sopalarım yanında mı?” diye sordu.

“Evet Larry, arabanın bagajında duruyorlar.”

“Güzel,” dedi Larry heyecanla. “Orta menzil sopamı çıkarabilir misin? Bahçede bir-iki atış yaparız.”

Birkaç dakika sonra baba-oğul, Larry’nin nekahat dönemini geçirmekte olduğu Houston Del Oro Enstitüsü’nün bahçesindeki çimenlikteydiler. Larry, 18 kilo vermiş olmasına ve güçsüzlüğüne rağmen, sağ eliyle oynamaya başladı. Toplar, düzgün eğriler çizerek birbirleri ardına yükselirken, baba ve oğlu zevkle izlediler.

“Baba bak şu atışlara,” dedi Larry. Tekrar sopa sallamanın keyfiyle kendinden geçecek gibiydi.

“Çok iyi gidiyorsun oğlu, çok iyi,” diye yanıtladı babası. Larry’nin neşesi onu da yüreklendirmişti.

Bir hafta sonra, Larry’nin öneresi üstüne, beraberce Woodlands Golf Kulübü’nün dört sahasından birinde golf oynamaya gittiler. Babası, bekleneceği üzere, hem mutlu hem de endişeliydi.

“Tanrım, lütfen iyi oynasın” diyordu içinden. “Ne olur üzülmesin.”

Bir süre sonra endişelenmesine gerek olmadığını anlayacaktı. Oğlu, hâlâ güçsüz ve dermansız olmasına karşın, tek kollu bir golfçü olarak oynadığı bu ilk oyunda, temiz ve isabetli vuruşlar yapıyordu. Özellikle aşırtmalı ve uzun atışları mükemmeldi. Bir ara, babasıyla çim sahada yürürlerken, “Babacığım, harika gidiyorum,” dedi.

Oyun bittiğinde, Larry, 18 deliği 86 vuruşla bitirmişti. Kazadan önceki vuruş ortalamasından 10 vuruş azdı ama tek elli bir golfçü için olağanüstüydü. Kulüp binasına yürürlerken, oyunundan belli ki çok hoşnut kalmış olan Larry, babasına dönüp, “Baba, sence PGA turuna katılabilir miyim?” diye sordu.

Larry Sr. Bu soruya hazırlıklıydı. “Katılırsın,” diye yanıtladı. “Ama her gün bir adım ilerleyerek başaracağız sanırım.”

Bu konuşmadan sonra Jay Hall, protez üreticileri arayarak, Larry’nin profesyonel golf oynayabilmesini sağlayacak yapay bir “golf eli” olup olmadığını araştırmaya başladı. Larry’nin bundan haberi yoktu. Hall, böyle bir protez bulamayınca, Larry’nin golf elini kendi tasarlamaya karar verdi. Kendisi de iyi bir golfçü ve psikolog olan Hall, “Öncelikle kendime, sağ eliyle golf oynayan birinin, sol eliyle ne yaptığını sordum” diyor. “Cevabı gayet basitti. Üç parmakla sopayı tutuyor ve dikleştiriyor ya da menteşe gibi iş görerek sallanmasını sağlıyor. Temelde, bu iki hareketten başka bir işlevi yok.”

Hall biliyordu ki, en önemlisi, elin sopayı kavrayış sıkılığıydı. Öyle bir şekilde tutmalıydı ki, sopanın sapı, sallanmanın gücüyle bükülmemeliydi. Bunu sağlamak için protezin avuç kısmını, şişirilip söndürülebilen hava yastıkları bulunacak şekilde tasarladı. Bilek için insan ekleminin işlevlerini yerine getirebileceğini düşündüğü, yuva içinde hareket eden bir toptan oluşan bir mekanizma düşündü.

Hall daha sonra tasarımını, Houstan’da bir protez şirketinin sahibi olan Ted Muilenburg’a yolladı. “Ne Jay protezlerden anlıyordu, ne de ben golften anlıyordum,” diyor Muilenburg. “Ama tasarımından etkilendiğimi söylemeliyim. O kadar etkilendim ki, “Halford Tutacağı’nı yapmaya karar verdim.” Protezin adı, Jay ve Larry’nin soyadlarının bileşiminden geliyor. Muilenburg, bilek için, çocuklara göre yapılmış bir diz protezi kullandı. Avuca, şişirildikleri zaman golf elinin sopayı insan eli gibi sıkıca tutmasını sağlayan hava yastıkları koydu. Yerine tutturulması için de silikondan yapılmış, dirseğin üstünden geçen, vakumlu bir kolluk takıldı.

Missy, kalıbı ilk kez gördüğünde, gözleri yaşlarla doldu. Noel sabahı protezi hediye ettiği zaman, oğlunun vereceği tepki gözlerinde canlanıyordu. Hall, Muilenburg’un getirdiği ürünü inceledikten sonra, “işe yarayacak,” dedi. “İşe yarayacağını biliyorum.”

Günün son Noel hediyesini açan Larry, kutunun içine baktı ve yüzünde bir hayret ifadesiyle bağırdı: “El bu, golf elim!”

“Fikir Jay’den çıktı,” dedi Missy oğluna. “Tasarımı bile o yaptı.”

Çok duygulanan Larry, kollarını Jay’e doladı. “Çok teşekkür ederim.”

Halford Tutacağı, geçen yıllar içinde biraz daha geliştirilmesi gerekse de çok büyük başarı kazandı. Larry, “Golf elimin ne kadar iyi çalıştığını gören golfçüler, kollarını benimkiyle takas etmek istediklerini söylüyorlar. Onlara hep, “İmkânı yok” yanıtını veriyorum” diyor.

Alford, golf elini taktığından beri, en düşük vuruş skoru olan 69’a erişti. Ayrıca, Sam Houston Üniversitesi’nin takımında üç yıl golf oynadı ve ilk kez, tek atışta topunu deliğe soktu. 1997’de mezun olduğundan beri, ona ev sahipliği yapan Woodlands Golf Kulübü’nde asistan profesyonel golfçü olarak çalışıyor. Bazı hayır kurumlarına bağış toplamak için diğer golfçülerin, onun 3 vuruşta deliğe soktuğu toplara olabildiğince yaklaşmaya çalıştığı yarışmalara katılıyor. Hâlâ 70 vuruşta saha bitiren ve toplarını 230 metreden uzağa yollayan Alford, “Henüz pek başaran olmadı” diyor.

Houston bölgesindeki okullarda ve kiliselerde genç insanlara ilham verici konuşmalar yapan Alford, kazanın, Tanrının ona bir lütfu olduğunu düşünüyor ve şöyle anlatıyor: “Bir nedeni vardı ki başıma geldi. Hayatımı kurtardığı, bana bu kadar olumlu bir tavır ve golf oynamam için ikinci bir şans verdiği için Tanrı’ya şükrediyorum. Tek gerçek kola golf oynamaya gelince: Herkese, golfün zaten iki elle de zor oynandığını, o yüzden tek kolla oynamanın fazladan bir zorluğu olmadığını anlatıyorum”

Sevgili dost bu hikâyeden alınacak çok dersler olduğunu düşünüyorum. Ne dersin? Bir sonraki buluşmamıza kadar kendine iyi bak çünkü bunu hak ediyorsun. Sevgiyle kal 😊

Merhaba 🙂
Kendine inanman, daha mutlu, başarılı ve refah içinde hissetmen için

Seni üceretsiz e-bülten ailemize katılmaya davet ediyoruz

İstenmeyen posta göndermiyoruz! Daha fazla bilgi için gizlilik politikamızı okuyun.

Görüşlerini Paylaşmak İster Misin?

Barış Ege - Profesyonel Koç, Yazar, NLP ve Bilinçaltı Uzmanı sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et