✨ ZİHNİNİ FORMATLA, HAYATIN DEĞİŞSİN! HEMEN ÜCRETSİZ KAYIT OL! ✨
Bize Ulaşın

Kitap Özeti: Dört Anlaşma (İster Oku İster Dinle 2)

  • Anasayfa
  • Blog
  • Kitap Özeti: Dört Anlaşma (İster Oku İster Dinle 2)

Kitap Özeti: Dört Anlaşma (İster Oku İster Dinle 2)

image

Kitap Özeti: Dört Anlaşma (İster Oku İster Dinle 2)

Gerçek adalet her hatanın bedelini bir kez ödetir; gerçek adaletsizlik her hatanın bedelini tekrar tekrar ödetir. İnsanların size doğruyu söyleyeceklerini beklemeyin, çünkü onlar kendilerine de yalan söylüyor. Affetmek iyileşmenin tek yoludur. Affetmeyi seçmek, kendimize şefkat duymak demektir. İçinizde birikmiş tepki ve kızgınlıklara “Yeter! Bana kötülük yapan yargıcın içindeki sesi sonlandırıyorum. Artık kendimi cezalandırmaya ve incitmeye son veriyorum. Artık kurban olmayacağım” diyebiliriz.

Merhaba, ben Barış Ege. Bugün 20 Temmuz 2023 Perşembe ve saat tam 14:26. Kitap özetleri serisinin ikinci bölümündeyiz ve bugün üzerine konuşacağımız kitap tek kelimeyle bir efsane: Don Miguel Ruiz’in muhteşem kitabı…

Söz Büyüdür, Hiçbir Şeyi Kişisel Alma, Varsayımda Bulunma, Yaptığın Şeyin En İyisini Yap…
“4 Anlaşma”, dört muhteşem anlaşma.

Kitap, her bir anlaşmayı daha derinlemesine anlamamızı sağlayan örneklerle, hikayelerle, egzersizlerle zenginleştirilmiş. Toltek geleneğinin bilgeliğini modern yaşamın karmaşıklığına uyarlayarak, okuyucuyu kendi yaşamını dönüştürmeye ve içsel özgürlüğe doğru götüren harika bir yolculuğa çıkarıyor.

Toltek öğretisi, kökeni Meksika’nın eski bir uygarlığına dayanan, bireysel dönüşüm, huzur ve mutluluk prensiplerine odaklanmış manevi bir yoldur aslında. Yazarın ailesi –yanılmıyorsam babası veya annesi tarafı– Meksika’nın köklü ailelerinden geliyor. Kendisi bir kaza geçirdikten sonra (ki aslında doktordur), hayatı sorguladığı bir dönemde ailesinden gelen bu kültürü derinden öğrenmek, anlamak ister. İyice öğrendikten sonra da bu muhteşem kitabıyla bizlere aktarır.

Benim hayatımda çok önemli değişikliklere vesile olan bir kitap. O yüzden sevgili dost, bugün seninle bu harika kitabın özetini paylaşmaya karar verdim. Çayını, kahveni aldıysan, hadi gel başlayalım.

Dumanlı Ayna (Ön Bilgi)

Kitap, 4 anlaşmaya geçmeden önce, bir farkındalık yaşatabilmek adına bize “Dumanlı Ayna” diye bir kavramdan bahseder. Bunu anlatmak için de bazı metaforlar kullanır.

Dumanlı Ayna kavramı, insanların kendilerini ve dünyayı nasıl algıladıklarını ve bunun üzerimizdeki etkilerini anlatmak için kullanılan bir benzetmedir. Dumanlı, aslında insanın zihnini temsil eder ve nasıl düşündüğümüzün, hissettiğimizin, algıladığımızın bir yansımasıdır. Ben bir NLP eğitmeni olarak, NLP derslerinde “Harita arazinin kendisi değildir.” şeklinde anlatırım. Aslında oradaki ön varsayımlardan biri budur. Burada da “Dumanlı Ayna” diyerek çok güzel açıklamış.

Dört anlaşmaya geçmeden önce bir farkındalık olsun diye diyor ki: Çocukluk döneminde edindiğimiz toplumsal ve kültürel koşullanmalar, negatif inançlar, kısıtlayıcı düşünceler, aslında o Dumanlı Aynayı oluşturuyor. Yani, zihnimizdeki dumanlı filtreler, gerçeği görmemizi engelliyor; dünyayı olduğu gibi algılamamızı engelliyor. Kendimizi sınırlayan inançlarla dolu bir dünya yaratıyoruz.

Dumanlı aynayı fark etmek ve onu temizlemek, bize bambaşka bir hayatın kapılarını açıyor. Çünkü bu sayede kendi düşüncelerimizin ve inançlarımızın farkına varıyoruz. Onları sorgulayıp dönüştürerek “Dumanlı Ayna”yı temizleyebiliyoruz. Böylece hem kendimize hem de dünyaya daha gerçekçi bir perspektiften bakmak mümkün oluyor. Daha özgür ve mutlu bir yaşam sürme potansiyeline sahip olabiliyoruz. Kendi içsel çalışmalarımızı yapabiliyoruz, inançlarımızı sorgulayabiliyoruz ve daha bilinçli bir şekilde düşünmeye başlıyoruz.

Görüntünün İkizi (Metafor)

Kitapta “Görüntünün İkizi” diye bir hikaye/metafor anlatılıyor:

Bir gün bir adam, “büyülü” bir ayna bulur. Fakat bu ayna, normal aynalardan farklıdır. İnsanlar yüzlerine baktıklarında, aynada görünen kusur ve hatalar büyümüş hâlde görünür. Bu ayna, insanlar baktıkça kendilerini daha kusurlu ve yetersiz hissetmelerine sebep olur.

Adam bu durumdan çok muzdarip olur, üzülür ve bir bilgeye danışır. Bilge, adamın elindeki aynaya bakar ve gülümser. Sonra normal bir ayna getirir ve der ki:

“İşte gerçek görüntün bu. Senin doğal hâlin. Büyülü ayna, sadece senin algılamanı ve inancını yansıtıyor, kusurlarını ve hatalarını büyütüyor. Gerçekte ise sen mükemmel bir varlıksın. Kusurlarını büyütüp kendine zarar vermek yerine, gerçek güzelliğini ve değerini fark et.”

Bu hikaye, “Dumanlı Ayna” diye söz ettiğimiz şeyin, kendi algılarımız ve inançlarımız olduğunu anlatıyor. Oysa gerçekte her birimiz mükemmel ve değerli varlıklarız. Kusurlarımız var, evet; bu doğal. Ancak güçlü yönlerimiz de var. Sürekli kusurlara odaklanmak, o dumanlı aynanın bizi yanıltmasına sebep olur.

Artık “Dumanlı Ayna”dan bahsettiğimize göre, dört anlaşmaya geçebiliriz.

1. Anlaşma – Söz Büyüdür

Don Miguel Ruiz, birinci anlaşmada sözlerin gücü ve etkisini vurguluyor. İnsanlar olarak kullandığımız sözcükler, düşünce ve duygularımızı şekillendirir. Pozitif ve yapıcı bir dil kullanmak, kendimiz ve başkalarıyla olan ilişkilerimizde daha derin bir bağ kurmamıza ve olumlu sonuçlar elde etmemize yardımcı olur.

Aslında sözlerle gerçeklikler yarattığımızın farkında değiliz. Sözleri kötüye kullanınca, kendimiz için kötü gerçeklikler de yaratıyoruz. Zihnimiz bir toprak; düşünceler ve kullandığımız sözcükler ise birer tohum. Eğer aklından “Ya, sözler gerçekten bu kadar etkili mi? Hayatımı bu kadar etkileyebilir mi?” diye geçiriyorsan, şuna dikkatini çekmek isterim:

  • Adolf Hitler, sadece çok iyi bir konuşmacı olduğu ve duygularını konuşmalarına müthiş aktardığı için milyonlarca insanı belli gruplardan nefret ettirdi, hatta bu nefreti eylemlere dönüştürdü.
  • Buna karşılık Mahatma Gandhi, en doğru sözleri, düşünceleri ve davranışları kullanarak, hiçbir silah kullanmadan bir halkı ayağa kaldırdı.

Gandhi ne diyordu?

“Sözlerine dikkat et, düşüncelere dönüşür. Düşüncelerine dikkat et, davranışlarına dönüşür. Davranışlarına dikkat et, alışkanlıklarına dönüşür. Alışkanlıklarına dikkat et, karakterine dönüşür. Karakterine dikkat et, kaderine dönüşür.”

Bu kadar etkili söz. Evet, gerçekten de söz bu kadar etkili.
Zihin toprak, düşünceler ve sözcükler tohum ise, konuşmalarımızla hem kendimiz hem de karşımızdaki kişi için sihirli (pozitif ya da negatif) tohumlar ekiyoruz. Kelimeler birer sihir. Mutluluğumuz, sözlerimizi nasıl kullandığımızla birebir ilişkili.

“Eğer biri size ‘Neyin var, çok hasta görünüyorsun’ der ve siz de bu söze inanırsanız, onunla bir anlaşma yapmış olursunuz. Beden, ortada hiçbir şey yokken bile hasta olmaya ‘gayret’ eder.”

Bilinçaltı hakikaten böyle çalışıyor. Zihin, inandığın ve anlaşma yaptığın şeyi “gerçek kılmak” için harekete geçer.

Birinci anlaşmada yapmamız gereken: Sözcüklerimizi seçerken kusursuz, sevgi dolu, güzel ve gerçeklik içeren kelimeler kullanmak. Ayrıca başkalarının bize anlattığı olumsuz kelimeleri kabul etmemek de bir o kadar önemli.

“Ağızdan kelime çıkmadan önce, bu kelime karşımdakine ya da bana, ortama hizmet ediyor mu, fayda sağlıyor mu?” diye düşünmekte fayda var.

Olumsuz sözler duyar duymaz, “Enteresan bir bakış açısı, anlıyorum, bu senin yaklaşımın” diyerek bilinçaltına “Bu sözü kabul etmiyorum” mesajını verebilirsin. Yalnızca birinci anlaşmayı uygulayarak bile büyük özgürlük ve bolluk bilinci yaratmak mümkün.

Fitchte’nin çok güzel bir sözü var:

“Özgür olmak hiçbir şeydir; ama özgürleşmek çok yüce bir şeydir.”

Özgür olmak, her türlü kelimeyi seçebilme serbestisi. Negatif, düşmanca, yaralayıcı… Hepsi senin elinde. Ama özgürleşmek, bu dili bilinçli ve yapıcı seçmek, o yüce mertebeye yükselmek…

  • Egzersiz Önerisi: Kendine yönelik olumlu ve sevgi dolu bir dil kullanmayı dene. Her gün aynaya baktığında kendine olumlu şeyler söyle, “Ben değerliyim, sevgiyle doluyum” gibi ifadeleri tekrarla.
  • Benim koçluk yaparken danışanlarıma önerdiğim bir çalışma: Aynanın karşısına geçersin, gözlerinin içine bakarak dersin ki:”İstediğim gibi biri olmadığın için seni affediyorum. Seni ihmal ettiğim için özür diliyorum. Sana yeterince değer vermediğim için özür diliyorum. Sana yeterince güvenmediğim için özür diliyorum. Her şeyin üstesinden geleceğin konusunda sana güveniyorum. Hak ettiğin değeri sana hissettirmeye söz veriyorum. Seni çok seviyorum.

Bu çalışmayı inanarak, her gün en az bir kere (mümkünse iki kere) yaparsan, kendinle ilişkin kısa sürede düzelmeye başlar. Belki gözlerin dolar, duygulanırsın ama kendinle ilişkiyi düzeltmek; hayatını düzeltmek demektir. Çünkü mutlu ve başarılı insanların en önemli özelliği, kendileriyle barışık olmalarıdır.

2. Anlaşma – Hiçbir Şeyi Kişisel Alma

Karşımızdakinin tepkisi aslında kendisiyle ilgilidir, bizimle değil. Biri kızgınsa, kıskanıyorsa, sana ne söylerse söylesin, hepsi yalnızca onunla ilgilidir ve o söylediği şeyler yine kendisine dönecektir.

“Seni inciten, söylenenler değil; söylenenlerin, senin yaralarına dokunmasıdır.”

Kişisel almazsan, incinmezsin. Birisi “Sen çok çirkinsin” dediğinde, bu aslında onun duygu, düşünce ve inançlarını ifade eder. Bu kişinin sana gönderdiği “zehri” kabul edersen incinirsin; etmezsen hiçbir şeyi değiştirmez. Dumanlı Aynayı hatırla: Kendi hakkındaki düşüncelerin bile her zaman doğru olmayabilir. Başkalarının söylediklerini niye kabul edesin?

“Zihin, kendisiyle konuşma yeteneğine sahiptir. Ancak bazen zihninde bir ses duyarsın ve bunun nereden geldiğini bilmezsin. Öylesine yarattığın bir inanç olabilir. Kendini bile kandırabilirsin. Ama seni inciten, benim söylediklerim değildir. Söylediklerim, senin yaralarına dokunduğu için incinirsin. Seni inciten sensin.

Yine birinci anlaşmaya geri dönelim: Kendinle ilişkini düzeltirsen, “Çirkinsin, başarısızsın, yapamazsın” diyen olur mu, dert etmezsin.

3. Anlaşma – Varsayımlarda Bulunma

Varsayımda bulunma diyor yazar. Alışkanlıklarımız ve rutin davranışlarımız içinde o kadar çok varsayım yapıyoruz ki! Üstelik herkesi kendimiz gibi düşünüyor, hissediyor zannediyoruz. Oysa her birimiz farklı bireyleriz; farklı şeyleri severiz, farklı tepki veririz.

“Anlamak için iletişim kurmalıyız. Varsaymak yerine soru sormalıyız.”

Örneğin, “Eğer birisi beni seviyorsa, ne istediğimi, neler düşündüğümü ve hissettiğimi bilmelidir” diye düşünüyoruz. Bu tamamen yanlış bir varsayım. Karşındaki insanın o an kafası bambaşka bir şeyle meşgul olabilir. Sana ne istediğini sorma ihtimali ya da o günkü ruh hâli, beklentilerini karşılayamayabilir. Bunun yerine konuş, sor. Açık iletişimle varsayımlar ortadan kalkar.

Koçluk yaparken danışanlarımda çok görüyorum: “Neden beni anlamıyor?” diyorlar. “Peki söyledin mi?” diye soruyorum. “Yok ama anlamalı…” Nereden anlamalı? Varsayım işte bu. İletişimin açık olduğundan emin ol.

“Kendine koçluk yapacaksan, önce kendine soru sor. Varsayma. Bir başkası için de varsayma. Yarın için de varsayma.”

Sorular, önündeki sis perdesini kaldırmanın tek yolu.

4. Anlaşma – Her Zaman En İyisini Yap

“Hayattan vazgeçip zevk almadan bir ödül bekleyerek en iyisini yapamazsın. Kendini yıpratarak da en iyisini yapamazsın.”

Yazar diyor ki: Bu dördüncü anlaşma, önceki üç anlaşmanın kalıcı alışkanlığa dönüşmesini sağlayan anlaşmadır. Aslında aksiyon boyutudur:

Her koşulda daima en iyisini yap. Ne daha fazla, ne daha az. Olması gerektiği gibi yap.”

Ama şunu da unutma: An her an değiştiği için, asla “en iyiniz” sabit kalmayacak. Sürekli gelişeceksin, çünkü gelişmek insanı mutlu eder. Sen “4 Anlaşma”yı uyguladıkça, “en iyi” dediğin şeyin de seviyesi yükselecek.

En iyisini yapmak, zevk alarak ve düzenli bir şekilde yaptığın işe kendini vermektir, odaklanmaktır. Yaptığın şeyi aşk ile yapmak… Halil Cibran’ın müthiş bir sözü vardır:

Aşk ile çalışırken bir ney olur insan,saatlerin fısıltısı müziğe dönüşür neyin yüreğinde. Peki nedir aşk ile çalışmak? Yâr giyecekmiş gibi dokumaktır kumaşı, nakış işler gibi kalpten…

Harika anlatır. Kafanda pek çok güzel fikir olabilir ama fikirleri hayata geçiren şey, aksiyondur. En iyi örneklerden biri Forrest Gump filmindeki karakter. Onun büyük fikirleri yoktur ama daima yapabildiğinin en iyisini yapar. Ödüllendirilir ama ödül beklentisi yoktur.

Aksiyon, adım atmaktır. “Canlı olmak, risk almak ve rüyanı ifade etmektir.” Başkası ne der diye düşünmeden, kınanmak pahasına da olsa, rüyalarını ifade etmek. Eğer bu dört anlaşmaya uyarsan, hayatını çok daha mutlu yaşamaya başlarsın. “Hemen şimdi” bir karar vermekle başlar her şey. Kararlı olursan, kısa zamanda değişim göreceksin. Bu kitap, uzun yıllar “en çok satanlar” listesinden inmeyen harika bir eser.

Kitaptan Sevdiğim Bazı Alıntılar

Bitirmeden önce, çok sevdiğim dört alıntı yapmak istiyorum:

  1. “Olmamız gerektiğine inandığımız gibi olmadığımızı biliriz. Bu yüzden kendimize sahte, riyakar, dürüst olmayan biri gibi hissederiz. Kendimizi gizlemeye çalışırız, olmadığımız biri olduğumuz imajını vermeye, kendimizi öyleymişiz gibi göstermeye çalışırız. Bunun sonucunda kendimizin suni olduğunu hissederiz ve başkalarının bunu görmesini engellemek için sosyal maskeler giyeriz. Başkalarının bizim göründüğümüz gibi olmadığımızı keşfetmelerinden çok korkarız. Başkalarını da kendi mükemmellik anlayışımıza göre yargılarız ve onların da asla bizim beklentilerimizi karşılaması mümkün olmayacaktır.”
  2. “İnsanlar her an rüya görüyor. Biz doğmadan önce, doğan insanlar dışarıda kocaman bir rüya yarattı. Buna toplumsal rüya ya da gezegensel rüya diyeceğiz. Gezegensel rüya, milyarlarca bireysel rüyanın oluşturduğu kolektif rüyadır. Bu küçük bireysel rüyalar bir araya geldiğinde aile rüyası, toplum rüyası, şehir rüyası, ülke rüyası ve sonunda insanlık rüyasını yaratıyor. Gezegensel rüya; tüm toplumsal kuralları, inançları, yasaları, dinleri, değişik kültürleri, devletleri, okulları, sosyal olayları ve tatilleri içinde barındırıyor.”
  3. “Gerçek ‘siz’, hiç büyümemiş olan, içinizdeki o küçücük çocuktur. Bazen içinizdeki çocuk dışarıya çıkar; o anlarda kendinizi mutlu hissedersiniz. Eğlenirken, oynarken, resim yaparken, piyano çalarken… Kendinizi bir şekilde ifade ettiğiniz anlarda, çocuk dışarıdadır. Bu anlar, yaşamınızın en mutlu anlarıdır. ‘Gerçek siz’ dışarıya çıktığında, geçmişte takılmaz, gelecekle ilgili de endişe duymazsınız. O anlarda çocuk gibi olursunuz.”
  4. “Ölüm, sahip olduğumuz en büyük korku değildir. En büyük korkumuz, yaşamak için risk almaktan korkmaktır.”

Ben Barış Ege. Bugün 20 Temmuz 2023 Perşembe ve saat tam 14:53. Kendine çok çok iyi bak. 4 Anlaşmayı unutma sevgili dost, çünkü bunu hak ediyorsun.

İlginizi Çekebilecek Diğer Yazılar

En Sevdiğim Kitaplardan Alıntılar #6

Şimdiye dek canlı yayınlarımda, eğitimlerimde, seminerlerimde ve bulduğum her fırsatta insanlara kitap tavsiyelerinde bulundum. Ve çok güzel geri dönüşler aldım. Önerdiğim kitapları okuyup ilham alanlar, içindeki uygulamaları hayata…

En Sevdiğim Kitaplardan Alıntılar #5

Ne zamandır bu seriyi devam ettirmek istiyor ancak fırsat bulamıyordum. Beni takip ediyorsan, kitaplara ne kadar önem verdiğimi bilirsin, iyi kitapları tavsiye etmeyi de çok önemsiyorum ancak bir türlü üzerine eğilecek zaman bulamamıştım.…

En Sevdiğim Kitaplardan Alıntılar #1

“İyi kitaplar okumak, geçmiş yüzyılların en iyi insanlarıyla sohbet etmek gibidir.” – Descartes Tam da Descartes’a yakışan muhteşem bir söz değil mi? Tabi bunun dışında saymakla bitmeyecek kadar çok faydası var kitap okumanın. Bilimsel…

En Sevdiğim Kitaplardan Alıntılar #3

“Bol bol okuyun. Okumak gerçekten çok yardımcı olur. Elinize geçen hemen hemen her şeyi okuyun.” J.K.Rowling Rowling’den yaptığım alıntı, kitap okumanın önemini ve faydasını tek cümlede anlatan en güzel sözlerden biridir bence… Bir de…

0 Yorum:

Yorum Bırakabilirsiniz