Barış Ege – Profesyonel Koç, Yazar, NLP ve Bilinçaltı Uzmanı

Utanç Abidesinden Şeref Salonuna

Sevgili dost, bugün seninle gerçek bir hikâye paylaşmak istiyorum. O kadar güzel, o kadar değerli ki, ben üzerine hiçbir şey katmadan olduğu gibi aktaracağım. Bu hikâyenin, bana göre iki önemli mesajı var:
1) Her birimizin içinde başarılı olmak, büyük işler yapmak için yeterli güç ve yetenek var.
2) Elinden tutan, ilham veren biri olduğunda bu güç mutlaka ortaya çıkıyor.
Şimdi seni, en sevdiğim kitap serisi, Tavuk Suyuna Çorba’nın, “Öğretmenlerin Yüreğini Isıtacak Öyküler” bölümünden muhteşem bir hikâye ile baş başa bırakıyorum.

“Ulusal Öğretmenler Şeref Salonu’na kabul edilen beş öğretmenden biri olduğumda çıkan haberlerden birinin başlığı; “Utanç Abidesinden Şeref Salonuna” şeklindeydi. 1960’ların sonunda liseyi yarıda bırakan, kilolu ve asi kızın yalını öğretmeni olacağı kimin aklına gelirdi? Ne öğretmenlerim, ne ailem, ne de ben, rüyamızda bile göremezdik herhalde.

Bugünkü gençlerin çoğu gibi ben de 16 yaşımdayken öfkeliydim, kafam da çok karışıktı. Aşırı derecede kiloluydum. Notlarım da düşmeye başlayınca, ablam Donn’yla yarışmaktan vazgeçtim. Donna amigo kızların başı ve mezuniyet balosu kraliçesiydi. Diploma töreninde konuşma yapmıştı. Sınıfın şebeği olarak dikkat çekmek çok daha kolaydı. Lisede aldığım tek ödül, öğrencilerin oylarıyla “En Esprili” seçilmekti. Ama zamanla içmeye, yanlış insanlarla takılmaya ve evden kaçmaya başladıkça, komikten çok acınası olmaya başladım.

Orta halli bir aileydik; annemle babam bizi geçindirebilmek için çok çalışıyorlardı. Sayısız kere okuluma gidip öğretmenlerimle konuşmuşlar, beni doktorlara ve danışmanlara götürmüşler, gerektiğinde başımı beladan kurtarmış ya da hapisten çıkmam için kefalet ödemişlerdi. Son kaçtığımda, bulduğum herhangi bir yerde kaldığım için beni bulamadılar. Özgürlük sandığım şeyin, boş vaatlerden, yersiz yurtsuz kalmaktan ve bir sürü tehlikeden ibaret olduğunu fark etmem uzun sürmedi. Hayırsız evlat olarak bir kez daha ailemin kollarını açmış beni beklediği evime döndüm. Ama beni hâlâ koşulsuz olarak sevmeye devam etseler de bu defa çok ihtiyacım olan bazı sınırlar çizdiler. İstemeye istemeye okula dönmek ve kurallarına uymak zorundaydım.

OKU  Rüzgarlarla Barış

İlk gün beklediğim kadar berbattı. Okuldaki çocuklar arkamdan bağırıp, “Hey şişko!” ya da “Hapishane kuşu dönmüş!” diye dalga geçiyorlardı. Koridorun sonundan o tanıdık ses gelemmiş olsa, herhalde yine kaçardım. Kendisine sevgiyle, “Bayan Alma” dememize izin veren öğretmenimiz Alma Sitton, bana daima saygıyla muamele eden tek öğretmenimdi. Ama bizi çok sıkı çalıştırır, edebiyat, konuşma ve dilbilgisi ödevlerine boğardı. Bayan Alma’nın dersini bir gün bile kaçırsak, küçük yığınlar halinde telafi ödevleri vereceğini bilirdik. Bense haftalardır okulda yoktum herhalde bu yokluğu asla telafi edemeyecektim.

Sınıf arkadaşlarımın alaylarını göz ardı ederek, beni çağıran Bayan Alma’ya doğru zorlukla ama kararlılıkla yürüdüm. Beklediğim üzere beni tanıdık, sıcak sınıfına alıp, kaçırdığım ödevlerin durduğum masasına yöneltti. Gözlerimi devirip dilimi ısırdım ve ödev yığınıyla birlikte üstüme yıkılacak bir dolu öğüt almayı bekledim. Ama olacakları hiç beklemiyordum. Bayan Alma, sırtını masasına, yüzünü bana döndü ve bir öğretmenin bana yaptığı en inanılmaz, en mantığa sığmaz şeyi yaptı. Kapıyı yavaşça kapadı, morumsu mürekkep lekeleriyle bezeli ellerini omuzlarıma koydu, gözlerimin içine âdeta ruhuma baktı ve sonra, kollarını boynuma doladı! Beni kucaklarken, kulağıma yavaşça, “Debbie, Tanrı senin hayatın için büyük planlar yapmış. Gerçekleştirmesine izin vermen gerek. Ben de yanındayım.” Diye fısıldadı. Ödevler hakkında yaptığı açıklamaları hayal meyal hatırlıyorum ama benim de aynen karşılık verdiğim o sevgi dolu gülümsemesini asla unutmayacağım. Otuz saniyede bana hediye ettiği umut ve cesaret 30 yıl sürdü. Kaçırdığım ödevlerden öğrendiklerimi hatırlamıyorum ama Bayan Alma o anda kahramanım oluvermişti.

Benim sonunda lise İngilizce, konuşma ve tiyatro öğretmeni olmam, herhalde tüm kasabayı, Bayan Alma’nın beni şaşırttığı gibi şaşırtmıştı. Ama ben hiç şaşırmamıştım. Bayan Alma’da öyle… 20 yıl sonra 45 kilo kaybetmiş, evli ve St.Louis’de öğretmenlik yapan bir kadın olarak yılın öğretmeni seçildim. Büyüdüğüm kasabaya dönüp, bana en büyük ilhamı vermiş olan kişiye teşekkür etmeyi borç bildim. Emekli olan Byan Alma’yı bir klise toplantısında budum. Gelenlere balık ve ekmek ikram ediyordu. Ne kadar uygun! Yanına yaklaşırken, hemen o güvensiz, gergin, konuşmakta zorlanan ergene dönüştüm. Yine o sıcak, sarıp sarmalayan kollarıyla beni kucakladı. “Ah Debbie, ne kadar büyümüşsün! Ne çok kilo vermişsin? Üstelik öğretmen olduğunu duydum, seninle gurur duyuyorum” dedi. Ona, kendisini ne kadar çok örnek aldığımı, sadece hayatımı kurtarmış olduğu için değil, başardıklarımı onu örnek almamın ilhamıyla başarmış olduğum için ne kadar çok teşekkür etmek istediğimi söylemek istiyordum. Ama boğazıma düğümlenen hıçkırıklar yüzünden pek konuşamadım.

OKU  Sonuçları Şaşırtıcı Psikolojik Deneyler-Stres

Ulusal Öğretmenler Şeref Salonu’na girmiş bir öğretmen olarak, Amerika’nın büyük bölümünü gezdim. Binlerce okulda, şirkette ve kilisede konuşma yaptım. Hepsinde, Bayan Alma’nın öyküsünü de anlatırdım ama önümüzdeki hafta bu konuşmaların doruk noktası olacak. Bayan Alma’nın klisesinde konuşma yapmaya davet edildim. Hikâyesini anlatır ve sonunda çok iyi bir örnek olduğu, cesaret verdiği ve öğretmen olmamı sağladığı için teşekkür ederken ağlayacağımı biliyorum. Çocukların, sizin onları ne kadar önemsediğinizi anlayana kadar sizi önemsemediğini biliyorum. Hepsinden çok da kollarını boynumda tekrar hissetmek ve o kucaklamayla verdiği cesareti, “Tanrının hayatı için büyük planlar yaptığını hatırlaması gereken 10 bin Debbi’ye ilettiğimi söylemek için sabırsızlanıyorum. Aldığım en büyük iltifat, “Bayan Peppers, siz de benim Bayan Alma’msınız” oldu. Aşıladığı değerler, böyle yaşatılıyor.”

Yeni bir yazıda buluşana kadar kendine iyi bak ve sevgiyle kal 😊

Görüşlerini Paylaşmak İster Misin?