Sevgili dost, bugün seninle modern insanın en büyük eksikliği zannettiği, yanı başında olmasına rağmen uzaklarda aradığı mutluluk üzerine konuşmak istiyorum. Sahi senin mutlulukla aran nasıl? Sen de peşinde koşanlardan, mutluluğu bir şeylere bağlayanlardan mısın? Dur, önce sana bir araştırmadan bahsedeyim.
Geniş çaplı bir çalışmada, araştırmacılar insanların hayatlarını olumlu ya da olumsuz olarak değiştiren bir olaydan altı ay sonra kendileri ile bir mülakat yapıyorlar. Olumlu olarak piyango, loto gibi oyunlardan büyük ikramiye kazananlar, olumsuz olarak da belden aşağısı felç çolan insanların mutluluğunu inceliyorlar. Sonuçlara bakıldığında; her iki grubun da olay anında yüksek bir sevinç yahut depresyon yaşadığı, ancak daha sonra (en fazla 6 ay) ruh hallerinin stabil bir düzeye döndüğü görüldü. Bence bu çok önemli bir tespit zira bize şunu anlatıyor; hayat koşullarımızdaki iyi ya da kötü her türlü değişikliğe çabucak uyum sağlıyoruz. Ve başımıza gelen iyi ya da kötü şeylerin aslında uzun vadede mutluluğumuz üzerinde bir etkisi yok.
“Mutluluğun peşinde koşan insan, mutluluğu bulamaz. Mutluluk, başka şeylerin yan ürünü olarak gelir.” Aldoux Huxley
Bu araştırmadan bahsetmek istedim çünkü büyük çoğunluğumuz mutluluğu bir şeylere bağlıyor ve mutlu olmak için o şeyler ne ise peşlerinden koşuyor. Bu arada kimi sağlığını, kimi zamanını kimi enerjisini harcıyor. Bunları yaparken hayatın birçok güzelliğini kaçırıyor, bazen sevdiklerini ve hatta kendisini ihmal ediyor. Zaten sahip olduğu onca şeyin farkında olmaksızın kendini tatmin edeceğini zannederek bir şeyleri satın almanın derdine düşüyor. Ancak araştırma sonucunda da görülüyor ki aslında bunlar bizi mutlu etmiyor. Yahut o mutluluk çok kısa sürüyor.
Tabi önemli bir konu da şu ki; mutluluğu yanlış tanımlıyoruz. Hedonik bir adaptasyon ile mutluluk satın almak için paranın peşinde koşuyor, ancak bir şekilde o parayı kazanıp bir şeyler satın alsak bile kısa süre sonra yine mutsuz hissediyoruz. İşte bunun sebebi mutluluğu yanlış tanımlıyor olmaktan geliyor.
Evet, hedonizm yani hazcılık, sıklıkla mutluluk ile karıştırdığımız bir şey. Ne yazık ki içinde yaşadığımız sistem hep buna yönlendiriyor bizleri. Diyor ki; “Bu telefonu alınca mutlu olacaksın. Olma dı mı? Tamam, şu arabayı al… Bir de şu ayakkabıyı giy, halen mi olmadı? Gel şu tatile çık, bak nasıl mutlu olacaksın.”
Yani “Bunu satın al o zaman hayatın daha iyi olacak.” Diyorlar ve buna inananlar ne yazık ki hayatı ıskalıyor. Çünkü burada aslında başka bir şey daha söyleniyor: “Yeterince iyi değilsin!” Her gün bu mesajları bir şekilde duyuyor ve görüyorsun ancak önemli olan buna inanıp inanmaman. Çünkü inanırsan, az önce anlattığım gibi, sürekli bir şeyler satın alarak, bir şeylerin peşinde koşarak ‘yeterince iyi’ olmaya çalışır fakat bir türlü olamazsın. Belki diyorsun ki; “İyi tamam da çaresi ne? Ya da var mı bir çaresi?” Elbette var ama önce gel, sana çok sevdiğim bir hikâye anlatayım:
Büyük kedi, küçük kediye sordu;
-“Neden sürekli kuyruğunun peşindesin?”
-“Çünkü kuyruğumu yakalayınca mutlu olacağım.”
-“Nereden biliyorsun?”
-“Bana öyle öğrettiler.”
Büyük kedi, bilge bir tavırla gülümseyerek şöyle dedi:
-“Ben de senin yaşlarındayken mutluluğun kuyruğumu yakalamak olduğunu zannediyordum. Ancak ben onun peşine düştükçe, o benden uzaklaşıyordu. Ne zaman ki ben önüme bakmaya başladım, gördüm ki kuyruğum zaten peşimden geliyor.”
Gayet açık değil mi? Eğer önüne bakacak bir hedefin, amacın olursa mutluluk zaten peşinden gelir. Peki sürekli mutlu olmak mümkün mü? Bence kesinlikle mümkün… Eğer gününü dolduran bir amaç, uğraştığın anlamlı bir iş varsa her an mutlusun demektir aslında. Çünkü hepimizin içinde duyumsamak istediğimiz bir duygu var: “Önemli biri olmak!” Bunu sonuna kadar hissetmek. O hissiyatı yaşamanın yolu da, büyük kedinin dediği gibi; “Önüne bakmaktır” Yani kendine ait bir amacının, içine anlam katabildiğin bir uğraşının olmasıdır.
Bu öyle muhteşem bir duygudur ki, her gün yüzlerce kez duyduğun; “Yeterince iyi değilsin” yalanını senin için hükümsüz kılar. Çünkü bir amaca sahip olmak, eksik olduğunu düşünüp de peşinden koştuğun şeylerin yerini fazlasıyla doldurur. “Zaten en değerlisine sahibim” duygusu ile doldurur içini. Bu sayede mutluluk ile hazzı da birbirinden ayırmış ve mutluluğun, zaten sahip olduklarına ilişkin bir farkındalıktan, hayata karşı bir tutumdan ibaret olduğunu anlarsın. İşte bu, tarif edilmez bir duygudur. Seni daha önce yapmadığın şeyleri yapacak, daha önce olmadığın bir kişiye dönüştürecek şeydir.
Ata Demirer’in “Berlin Kaplanı” diye bir filmi vardı. Hani bir türlü kazanamayan bir boksörü oynuyordu da filmin finalinde yine yenilmek üzere olduğu bir maçın tam ortasındayken sevdikleri çıka gelmişti. O anda antrenörüne dönüp; “Ben neden sürekli kaybediyordum biliyor musun? Çünkü uğruna dövüşeceğim bir şey yoktu ama artık var.” Diyordu da az öncesine kadar sürekli dayak yediği rakibini devirip maçı, hatta maç ile birlikte yaşamını da geri kazanıyordu.
O halde mutluluğu ve içindeki gücü keşfetmek için senin de kendine sorman gereken soru şudur diye düşünüyorum:
“Şu hayatta uğruna dövüşeceğim ne var?”
“Zamanımı ve enerjimi harcamaya değer ne var?”
“Sabahları yatağımdan kalkmaya değer ne var?”
Segili dost, senin doğru sorularına, senin mutluluğuna, senin başarına.
Sevgiyle kal 😊
Bence mutlu olmak demek anı yaşamak demek. Gördüklerinden , yaşadıklarından ders çıkarmak. Sende kendinde şükredecek nedenler bulursan mutlu olursun.
Bakıyorum o kadar fiziksel engelli insanlar var bizim için kolay olan onlar için zor engelleri aşmak için o kadar çok çaba sarfediyorlar hele ki başarabilmenin vermiş olduğu mutluluğu onların yüzlerindeki o sevinç o kadar güzel ki anlatamam.Susuz bir çölde su bulmak kadar güzeldir herhalde.Biz ise ömrümüzü bir ev alınca mutlu olacağız, çocuklar okuyunca meslek sahibi olunca mutlu olacağız,emekli olunca mutlu olacağız diyerek mutluluğu hep erteliyoruz.Herseyi erteliyoruz mutluluğu da erteliyoruz.Sanki o kadar ömrümüz varmış gibi.Paralari yığıyoruz ev üstüne ev alıyoruz araba üstüne araba alıyoruz. Sonra da onları ödeyeceğiz diye borcun altında eziliyoruz. Mallarımızla övünüyoruz ölümlü dünyada.
Aslında benim anlatmak istediğim şu hedefinin olması güzel o hedef doğrultusunda ilerlemek daha da güzel. Bu hedefe ulaşmak için seni engelleyenler olacak önüne takoz koyanlar olacak sen onlara rağmen kendine inanır yapabileceğinin farkında olup o farkındalığı hayatına katarsan mutlu olursun.Olmak istediğin o insana bürünürsün ya da amacına ulaşmanın hazzını alırsın.Sadece kendine güven tıpkı sağır kurbağa gibi.Birileri ne derse desin asla duyma.
Hayallerini kur ve hedefine yürü yolun açık olsun.