Barış Ege – Profesyonel Koç, Yazar, NLP ve Bilinçaltı Uzmanı

Sağlıklı Bir İletişim İçin

Adamın biri doktora gider ve şikâyetlerini anlatır ancak bu şikâyetler kendisi ile değil eşi ile ilgilidir. “Doktor bey; karım hem duymuyor hem de bunu kabul etmeyecek kadar aksi, buraya gelmek istemeyeceği için mecburen ben geldim. Onu nasıl iyileştirebiliriz?” Diye sorar. Doktor düşünür ve “Bu şekilde bir şey yapamayız elbet ama en azından hangi mesafeden duymadığını anlarsak, belki bir faydamız olur.” Der ve eve gidince eşine seslenmesini, hangi yakınlıkta duyduğunu anlamasını ister adamdan. Adam eve gidip kayıpı açar ve oradan itibaren seslenmeye başlar:

-“Hanım, ne yemek var?” Cevap gelmedikçe tekrarlar, bir kez daha, sonra yaklaşır bir kez daha… Ta ki mutfakta eşini bulur yanına kadar sokulur ve bir kez daha aynı soruyu sorar, kadın döner ve der ki: “Kaçtır söylüyorum, ıspanak var!”

Komik gibi görünüyor ama ne yazık ki bunun ilişkilerde genel bir sorun olduğunu söylemek zorundayım. Sen de insanlara sesini duyuramamaktan şikâyetçi misin? Çalışanların, ailelerin, çocuğun ya da eşinin seni anlamadığını düşünüyor musun? Peki onlar seni neden anlamıyor? Bir şeyleri bilmedikleri için mi yoksa kapasitelerinde bir sorun olduğu için mi?  

İşim gereği birçok insanla sürekli iletişim halindeyim ve bu konudan yakınanlar hayli fazla. En sık duyduklarım da şöyle:

“Kimseye yaranamıyorum”

“İnsanlara iyilik yaramıyor”

OKU  Doğru Anlamlandırmak

“Nasıl doğruyu göremezler?”

“Kimseyi değiştiremiyorum”

“Kimse beni anlamıyor”

Her yanımızın iletişim araçları ile dolduğu şu dönemde insanların iletişim kuramıyor olduğunu duymak beni çok üzüyor açıkçası. Daha da önemlisi, çevresindekilerin kendisini anlamadığını düşünen insanların yanılıyor olma ihtimali çok yüksek. Neden mi? İstersen bunu bir deney üzerinden birlikte inceleyelim:

“Elizabeth Newton, 1990 yılında, insanların iki rolden birini üstlendiği basit bir oyun üzerine yaptığı çalışmayla, Stanford Üniversitesi’nden psikoloji doktoru unvanını almıştır. Çalışmada insanlar “tıkırdatanlar” ve “dinleyenler” olarak iki gruba ayrılmıştı. Tıkırdatanlara, iyi bilinen yirmi beş şarkıdan oluşan bir liste sunulmuştu; “Mutlu Yıllar Sana” gibi. Tıkırdatanlar, bu şarkılardan birini seçecek ve parmaklarıyla ritim tutarak dinleyenlerden birine çalacaktı. Dinleyenin görevi, bu ritmi dinleyerek şarkıyı tahmin etmeye çalışmaktı.

Bu oyunda dinleyenlerin görevi hayli zor. Newton’un deneyi süresince tam 120 şarkı parmakla çalındı. Dinleyenler, şarkıların sadece yüzde 2,5’ini bilmişti: 120 taneden 3’ünü. Dinleyenler bir tahmin yürütmeden önce, Newton tıkırdatanlardan, dinleyenlerin şarkıyı doğru bilme ihtimali üzerine bir tahminde bulunmalarını istemişti. Onlar da bu ihtimali yüzde 50 olarak tahmin etmişti. Tıkırdatanlar her 40 mesajdan ancak birini iletebilmişti ama her iki mesajdan birini iletmekte olduklarını sanıyorlardı. Neden?

Tıkırdatan rolündeki biri parmaklarıyla ritim tutarken, kafasının içinde o şarkıyı duyar. İsterseniz deneyin; “Mutlu Yıllar Sana”yı parmaklarınızla çalın. Melodiyi kafanızın içinde duymamanız olanaksızdır. Oysa dinleyiciler melodiyi duymuyorlardı ve acayip bir Mors koduna benzeyen kopuk kopuk tıkırtılardan başka hiçbir şey duymuyorlardı.

OKU  "Seviyorum" Demek Yeter Mi?

Deney sırasında tıkırdatanlar dinleyenlerin parçaları anlamakta bu kadar zorlanması karşısında şaşkına dönüyorlardı. Şarkının ne olduğu çok açık değil miydi? Dinleyenler ‘Mutlu Yıllar Sana’yı anlamaya çalışırken, tıkırdatanların yüzüne az bulunur bir hayret ifadesi yerleşiyordu: Nasıl bu kadar salak olabilirsin?”

Belki sen de seni anlamayanlar için böyle düşünmüş ya da onları yargılamış ve sitem etmiş olabilirsin. Ancak gerçek şu ki her birimiz hayatı zihnimizin içinde yaşıyoruz ve o zihinler birbirinden farklı çalıştığı için konuştuğumuzu düşünürken deneydekiler gibi ellerimizle tıkırtı çıkarmaktan başka bir şey yapmıyoruz.  Anlamaya değil anlatmaya odaklandığımız sürece birbirimizi anlamamız çok kolay olmuyor.  Anlamak ve anlaşılmak için önce yargılamayı bırakmalıyız…

Doktor Marilee Adams’ın Sorularınız Değişirse Hayatınız Değişir isimli muhteşem kitabında dediği gibi, yargıç modundan öğrenci moduna geçmelisin. Yargıç modundan öğrenci moduna geçen kişi şu tarz sorular sorar;

“Bu konuda nasıl daha farklı düşünebilirim?”

“Diğer kişi ne düşünüyor, hissediyor, neye ihtiyaç duyuyor?”

“Bu nasıl bir kazan-kazan ilişkisine dönebilir?”

“Ne yapılabilir?”

“Seçeneklerim neler?”

Soruları sormaya başladığın anda harika bir değişimi başlatmış olacaksın. Senin değişimine, senin iletişimine, senin iyi ilişkilerine.

Sevgiyle kal 😊

Görüşlerini Paylaşmak İster Misin?