Bir adam arkadaşını ziyarete gider, evin verandasında yan yana otururken ortalarında ev sahibinin köpeği vardı. Köpek sürekli inliyordu, sonunda misafir olan arkadaşına döndü ve “bu köpek neden sürekli inliyor?” diye sordu. Adam “yattığı yerde bir çivi var, kıçına batıyor” diye cevap verince misafir iyice şaşırdı. “Peki neden kalkıp gitmiyor?” diye sorunca ev sahibi “Yeterince acıtmıyor olsa gerek, acıtsa kalkar giderdi” diye cevap verir…
Bizler de böyleyiz, ataletimize sebep olan şeyler çoğunlukla mevcut eylemsizlik durumumuzda yeterince acı duymuyor oluşumuz, yani harekete geçmemizi sağlayacak duygusal eşiğe ulaşmamamız. Yahut da, o acıyı doğru tanımlamamış oluşumuz. Harekete geçtiğimiz zaman yaşayacağımız geçici disiplinin bize daha büyük acı verecek olmasından yana yarattığımız korku.
Aslında her şeyi yapmamıza ya da yapmamıza sebep gerçekten acıdan kaçma ihtiyacı, ya da hazza ulaşma isteğidir…
Konunun özeti Jeremy Bentham’ın şu unutulmaz sözünde; “Doğa insanı iki egemen efendinin yönetimine vermiştir. Bunlar acı ile hazdır. Her yaptığımızı, her söylediğimizi, düşündüğümüz her şeyi belirleyen bu iki efendidir”
Gerçekten de böyledir, cinsiyeti, yaşı, inancı, teninin rengi fark etmeksizin tüm insan davranışları ya acıdan kaçma ihtiyacından, ya da hazza ulaşma isteğinden doğar. Yani bir şeyi yapıyorsan da, yapmıyorsan da sebebi ya acıdan kaçıyor olmak, ya da zevke ulaşma isteğidir. Burada kritik konu şudur; neye acı, neye zevk bağlıyorsun?
Bugüne dek birçok kez hayatında bazı şeyleri değiştirmek istediğini hissettin ancak bir türlü eyleme geçmedin. Hatta eyleme geçmediğin için kendine kızdın değil mi? Buna rağmen değiştiremedin davranışlarını… Bunca zaman kalıcı eylemlere geçemiyor olmanın sebebi ise yanlış yere odaklanmaktır. Sen davranışlarını değiştirmeye çalışıyorsun. Halbuki o bir sonuçtur, sonucu hazırlayan sebebe bakmak lazım.
Harvard Üniversitesi Profesörlerinden Gerald Zaltman, “Kararlarımızın %95’ini mantık ve rasyonel düşünce ile değil duygularımızla alıyoruz. Bir eylem hakkında nasıl hissediyorsak kararlarımız buna göre şekilleniyor” derken, değindiği konu yine aynıdır. Davranışlarını değiştirebilmek için altında yatan sebebi de değiştirmek lazım. Yani duyguyu. Bir daha sormakta sakınca yok, neye acı, neye zevk bağlıyorsun?
En basit davranışlar bile böyledir, örneğin evdesin ve televizyonu açacaksın. Bunu ya sıkıldığın ve bundan kurtulmak için yaparsın yani sana acı veren bir durumdan kaçarsın. Ya da severek takip ettiğin bir programı izlemek yani hazza ulaşmak için.
Herhangi bir konudaki inancımız, bize neyin acıya, neyin zevke yol açacağını söyler… Hayatımızda her ne yaşanırsa yaşansın, beynimiz bize hep iki soru sorar;
- Bu acı mı, yoksa zevk mi?
- Ben şimdi acıdan kaçmak, ya da zevke ulaşmak için ne yapmalıyım?
Araştırmalar gösteriyor ki, Türkiye’de insanların neredeyse %80’i sevmediği işlerde çalışıyor. Peki nasıl oluyor da göz göre göre sevmediği işler için insanlar zamanını harcıyor? Çalışırken harcanan zamanlar piyangodan mı çıkıyor, elbette hayır, onlar da ömürden gidiyor… Peki bunu nasıl açıklayabiliriz o halde?

Bu da bir acıdan kaçma örneğidir. Çünkü kişi o işi sevmiyor ve bu bir anlamda acıdır ama ona göre işsiz kalmak daha büyük bir acıdır. Yani sevmese bile o iş için her sabah sıcak yatağından kalkar gider çünkü çalışmamak parasız kalmak, ele güne muhtaç olmak demektir ve bu onun için diğerini bile bastıran bir acıdır. Yani bu büyük acıdan kaçınmak için diğerine katlanabiliyor.
Başka bir örnek üzerinden devam edelim… Kimi insan 2 saat ders çalışmaya tahammül edemezken, bazıları 7-8 saat hiç sıkılmadan nasıl çalışır? Çünkü biri şu anda ders çalışmaya büyük acılar bağlamıştır, ona göre bu, sosyal medyadan uzak kalması, film izleyememesi, ya da gezmekten mahrum kalması demektir. Diğeri için ise bugün ders çalışmamak ileride büyük acılar çekmektir çünkü en iyi üniversiteyi, en iyi bölümü bitirmemek saygın bir işe sahip olmamak demektir. Bu da onun için tahammül edilmez bir şeydir. Yani ikisini ayıran özellik benliklerinin bir yerinde acıyı farklı şeylere bağlamış olmalarıdır.

Jim Rohn der ki, “Hepimiz iki acıdan birini çekeriz. Ya geçici disiplin acısı, ya kalıcı başarısızlık acısı” Bence bu söz her şeyi özetleyecek kadar güzel. Elbette hiçbir lahana, ya da brokoliden bir kırmızı etin, bir baklavanın tadını alamazsın. Kimi için bu lezzetlerden mahrum kalmak büyük bir acıdır. Kimisi için içi kalori ile dolu bir tabağı elinin tersi ile itmek dünyanın en büyük zevkidir. Hayatımın kontrolü benim elimde duygusu onlar için çok daha fazlasını ifade eder çünkü.
Başarılı olanlarla vasat olanları, kazananlarla kaybedenleri ayıran işte tam olarak budur. Başarısız olanlar, genelde günü kurtarma düşüncesi ile hareket ederler. Reddedilme korkusuna, riske girmeye, disiplin içinde davranmaya büyük acılar bağlar ve kısa süreli hazlarda kurtuluş ararlar.
Ancak Jim Rohn’un muhteşem sözündeki gibi, kimileri bugün geçici disiplin acısını çekmeye seve seve razı olur. Çünkü onlar doğruyu görmüştür ve bilirler ki bugün geçici disiplin acısına katlanmaz ise hayatı boyunca başarısızlığın acısını çekecek. Ortalama bir insan gibi yaşayıp gidecek olmak onlar için acıların en büyüğüdür. O yüzden konfor alanını sürekli kalacakları bir yer olarak değil, sadece dinlenecekleri bir yer olarak görürler.

Anthony Robbins, İçindeki Devi Uyandır isimli muhteşem kitabında acı ve zevk ile ilgili şu net tespiti yapar; “Başarının sırrı acıyla zevkin sizi kullanmasına izin vermektense, acıyla zevki kendiniz kullanmayı öğrenmektir. Bunu yaparsanız, hayatınızın kontrolünü elinize alırsınız. Yapmazsanız, hayat sizi kontrol eder”
Buna kesinlikle inanıyorum, yine aynı kitapta uç noktada bir örnek verir “Fiziksel acıların sonunda zevk getireceğine ya da bunun tersine yönelik ilintileri değiştirebilmek ancak insanların yapabileceği bir şeydir. Hapiste açlık grevi yapan bir insanı düşünün. Belli bir amaç uğruna, hiç yemek yemeden otuz gün sağ kalmayı başarmıştır. Bir hayli fiziksel acılar çekmektedir ama dünyanın dikkatini kendi amacına çekebilmiş olmanın getirdiği zevk daha ağır basar. O yüzden bu zor acılara dayanma gücünü bulur, hem de bunu seve seve yapar. Çünkü o acıyla, bambaşka bir zevki ilişkilendirmiştir. Kişisel hayatlarında da insanlar mesela incelmek, daha fit olmak için fiziksel rejimler uygular. Çektikleri bu fiziksel zorlukları, bir tür zevkle ilişkilendirmeyi öğrenmişlerdir. Bu disiplinin verdiği rahatsızlığı, kişisel büyüme doyumuna bağlayarak başarırlar. Yani büyük bir anlam yaratıldığında, insan en zor koşulara bile dayanabilir”
Anlatmaya çalıştığım şey, atalet halinde kalmana sebep olanları doğru tanımlayıp, kendine doğru soruları soracak olursan, acıyı hazla, hazzı acıyla değiştirebilir ve hayatının kontrolünü eline alabilirsin.
Şimdi lütfen kendine bir iyilik yap ve aşağıdaki soruları cevapla:
1) Yapman gerektiğini bildiğin halde ertelediğin dört eylemi yaz
2) Her bir eylemin altına, “Neden eyleme geçmedim?” “Geçmişte bu eyleme hangi acıları bağladım?” sorularını sor.
3) Geçmişte bu olumsuz alışkanlığı sürdürerek hangi zevkleri kazandın?
4) Hemen şimdi değişmemek/eyleme geçmemek sana nelere mal olur?
Bunun duygusal maliyeti nedir?
Finansal maliyet nedir?
Sağlık açısından maliyeti nedir?
Mutluluk açısından maliyeti nedir?
5) Son olarak hemen şimdi eyleme geçersen, bunun sana kazandıracakları nelerdir?
Senin keşfine, senin başarına…
Barış Ege
Yaşam Koçu-NLP Uygulayıcısı